Haziran ayının sonları… Transfer dönemi başlayalı epeyce olmuş, Fenerbahçe Ülker, Galatasaray, Anadolu Efes gibi iddialı kulüpler önemli hamlelerini yapmış. NTV Spor’un sevimli yüzü İsmail Şenol, “Beşiktaş ne yapıyor?” diye yoklamak için Ergin Ataman’ı arıyor… Biraz hoşbeşten sonra Ataman, İsmail’e Deron Williams’ı soruyor. Dünya üzerinde basketbol topunu çembere atan neredeyse her ferdi tanıyan İsmail şaşalıyor. ‘Malum’ Deron Williams’ın Beşiktaş’la bir ilgisi olmayacağını düşünerek, “Bir bakayım” cevabını veriyor ve basketbol âleminde soyadı Williams olan ve adı D ile başlayan bütün oyuncuları olabilecek en kısa sürede araştırıyor; Darren, Derron, Darrell, Daryl.. aklınıza ne gelirse! Sonunda anlaşılıyor ki, Beşiktaş’a önerilen ve Ataman’ı da şaşırtan adam ‘bildiğimiz’ Deron Williams. NBA’de iki kez All-Star seçilmiş, 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları’nda ABD Milli Takımı ile şampiyonluk yaşamış yıldız oyun kurucu. Peki, ayda 300 bin dolar gibi “Kabul edilebilir” bir ücretle Beşiktaş’a gelmek istemesinin ardında yatan sebep ne? Ben şimdilik buraya ‘CAA-Mendes ortaklığı’ diye bir not düşeyim, bu konuya tekrar geleceğiz.
Deron Williams işi ciddiye binip, olay Amerikan medyasının kulağına gidince, kahramanımız İsmail Şenol’un telefonları susmak bilmez. Sosyal medyadan arkadaş olduğu pek çok basketbol yorumcusu-yazarı-muhabiri Beşiktaş’tan birilerine ulaşma telaşı içindedir. O da Ergin Ataman’ın numarasını verir. New York Times muhabiri Ataman’ı aradığında “NBA’den almayı düşündüğünüz başka yıldız var mı?” sorusunu da araya sıkıştırıverir. Muhtemelen en vurucu yanıtı vermek ve zaten şaşırmaya bayılan Amerikalılara bir “Wowww!” daha çektirmek isteyen Ataman da “Bizim kapımız herkese açık. İsterse Kobe ile bile görüşebiliriz” der. Ertesi sabah münasebetsiz bir saatte tekrar çalar koçun telefonu… Karşıdaki ses “İyi günler, Ben Kobe Bryant’ın menajeri Rob Pelinka. Teklifinizi duymaya hazırız” demektedir…
Türkiye’de tüm basketbol tutkunlarının günlerdir ayakları yere basmadan gezinmesine, dünyadakilerin de şaşkınlıkla kıskançlık arasında gidip gelmesine yol açan transfer öyküsü işte böyle başladı.
Reklam kokan hareketler
Geldiğimiz noktada Kobe Bryant’ın göğsü kartallı formayı giymesi çok zor görünüyor. Fırsat bu fırsat, Çin pazarında roket hızıyla yükselmek isteyen Nike, süperstarı büyük ihtimalle oraya uçuracak. Ancak o olmasa da, Deron Williams’ın yanına Kevin Durant’ın eklenmesi an meselesi. Çünkü NBA lokavtı süresince paslanmak istemeyen genç yıldızın menajeri Aaron Goodwin, aylık 700 bin dolar maaş karşılığı Durant’ın İstanbul’a uçabileceğini söylüyor. Bu, Kobe’nin talep ettiğinin yarısından bile az. Buraya kadar okuduklarınız, sadece Beşiktaşlıları değil, Misakı-Milli sınırları içinde yaşayan tüm sporseverleri heyecanlandıran gelişmeler. Ancak bir de madalyonun öbür yüzü var. Beşiktaş, NBA yıldızlarını Türkiye’ye getirmeye konsantre olur ve “reklam kokan hareketler” ile manşetlere fırlarken, iç piyasada transfer aylarını en kötü geçiren kulüp oldu.
Geçen yılki kadronun en iyi yerli oyuncuları Serkan Erdoğan ile Cevher Özer’i kaptırdılar. Cüneyt Erden, Serhat Çetin ve Bekir Yarangüme ile sözleşmeleri devam ettiği halde, bu isimleri istemediklerini söyleyip köprüleri attılar. Piyasanın kalburüstü isimleri kapış kapış giderken kıllarını kıpırdatmadılar. Öyle ki, beklemekten sıkılan bazı oyuncular (mesela Ersin Görkem) Beşiktaş’tan alabileceğinin daha altında ücretlerle başka yerlere gitti.
Şu anda siyah-beyazlıların elinde milli takım düzeyinde bir tane oyuncu yok. Yani Deron Williams’a iyi antrenman verebilmek bile dert olabilir. Lokavt sona erip, Deron’lar, Durant’lar Amerika’ya döndükten sonrasını ise ne siz sorun, ne ben söyleyeyim! Zamanında doğru adımlarla iyi bir iskelet kadro oluşturabilmek, üzerine NBA yıldızlarını pastanın kreması misali eklemek ve Avrupa’da zirveye oynamak mümkün olabilirdi. Oysa şu an her şey lokavtın uzamasına bağlı.
NBA’de lokavt bittiği gün Beşiktaş kadrosu şöyle olacak gibi görünüyor:
Guardlar: Can Akın, Mehmet Yağmur.
Forvetler: Marcellus Kemp, David Hawkins, Serhat Çetin (ücreti düşürülerek tekrar anlaşıldı)
Uzunlar: Barış Hersek, Erwin Dudley (Türk pasaportu var), Benjamin Eze ve bir yabancı 4 numara.
Aynı anda sadece üç yabancının sahada kalabildiği ligimizde böyle bir kadro ne yapar? Kişisel fikrimi sorarsanız, Beşiktaşlı taraftarların “Aman lokavt bitmesin” diye her gece dua etmesi lazım çünkü bu kadronun değil Fenerbahçe, Galatasaray ve Anadolu Efes’le mücadele edebilmesi, play-off’a kafasını uzatabilmesi bile zor. Ellerinde bir Bekir bile yok.
NBA lokavtı ne kadar sürecek?
Şu anki tabloya bakarsak tarafların anlaşması çok zor görünüyor. NBA patronlarını temsil eden David Stern “Yeni bir teklifiniz yoksa beni boşuna aramayın” diyerek, Oyuncular Birliği’yle masaya bile oturmuyor. Oyuncuları temsil eden Billy Hunter ise, müvekkillerinin gelirlerin yüzde 57’sini almaya devam etmesinde ısrarcı. Patronlar, 30 takımdan en az 20’sinin zarar ettiğini ve ligin bir sezonu boş geçirmesinin işlerine bile gelebileceğini sık sık dile getiriyor. Oyuncular geri adım atmıyor ama aralık ayı gelip, iki taraf da batan bir gemide olduğunu anlayınca bu bakış açıları değişebilir.
Avrupa’nın önde gelen takımları NBA yıldızlarına bu kadar uzak dururken, Beşiktaş neden bu kadar hevesli?
Evet, birazcık basketbol aklı olan hiçbir organizasyon ödünç kanatlarla ne kadar süreceği bilinmeyen bir uçuşa kalkışmaz. Bu yüzden Eurolig takımlarının çoğu NBA yıldızlarına mesafeli duruyor. Kendi altyapılarından yetişen Gasol’lere, Parker’lara bile takımı bozar düşüncesiyla karşı çıkan yöneticilire var. Ama Beşiktaş bu konuda dünyanın en iştahlı kulübü. Birkaç sebebi var. Birincisi, Beşiktaş zaten iyi bir takım kurma şansını kaçırdı. Şu anda kumar oynamaktan başka çareleri yok. İkincisi, yapılan bu hamleler biraz pahalı görünse de, yeni bir sponsor edinmek için en uygun yol olabilir – hele bir de dolu tribünler ve saha içi başarısıyla birleşirse! Üçüncüsü, yazının içinde geçen ‘CAA ve Jorge Mendes ortaklığı.’ Beşiktaş’ın futbol takımına oyuncu yağdıran ve son olarak bazı genç futbolcuları da alıp adeta kulübün gizli ortağı haline gelen Mendes, Amerikan CAA (Creative Artists Agency) ile İrlanda’da kayıtlı bir ortaklığa sahip. CAA, NBA’de LeBron James’ten Chris Paul’e, Allen Iverson’dan Carmelo Anthony’ye sayısız yıldız temsil eden bir firma. Sözün özü, Beşiktaş bu yıldızları değil, onları temsil eden CAA, Beşiktaş’ı buluyor. Tabii Mendes aracılığıyla!
Allen Iverson ne oldu?
Beşiktaş formasıyla toplam 10 maç oynayan (üçü Avrupa Kupası) Iverson, anlaşmış olduğu paranın büyük bölümünü alamadı elbette. Ancak ünlü yıldızın herhangi bir kontratla kariyerini devam ettirdiği her sezon için Reebok’tan 10 milyon dolar almasından ötürü bu durumu umursamadığı söyleniyor.
Beşiktaş bu yolla basketbol şubesine sponsor olacak büyük bir markayla anlaşabilir mi?
Kolay değil. Siz bir markayı yönetiyor olsanız, ligin ilk haftasında Deron Williams ve Kevin Durant’la sahaya çıkan ama ikinci hafta onların yerine Mehmet Yağmur ile Serhat Çetin’i süren bir takıma sponsor olur muydunuz? “Reklamın kötüsü olmaz” derler ama yarıda kalanı hiç olmaz.
Bu transferlerin gerçekten Türkiye’nin tanıtımına olumlu katkısı var mı?
Basketbol dünyasında yıllardır görüştüğüm, yazıştığım insanlar var. Iverson’dan beri ne zaman Beşiktaş’ın adını duysalar, bıyık altından gülümsüyorlar “Yine mi?” diye… Son 10-15 yılda ürettikleri ve başardıklarıyla uluslararası alanda sıkça gündeme gelen, Hedo, Memo, Ersan, Enes isimlerini Amerikalılara ezberleten bir ülkede, Beşiktaş’ın bu üretimde herhangi bir pay sahibi olmadığını yakından bilen otoriteler, bu son hamleleri ‘Bir Katar şeyhinin aniden potaya ilgi duyması’ gibi görüyor. Aslında, Deron’un, Kobe’nin veya Durant’ın buraya gelmesinin, Türk sporuna pozitif bir imaj katkısı yaptığı söylenemez. Tam tersine, ‘Parası bol ama spor aklı kıt’ bir ülke olarak algılanmamıza yol açıyor.